Küstah İsrail: Yalan Söyle… Öldür… Yalan Söyle

Bu makale, İsrail’in Gazze ve Lübnan’daki savaş stratejisini, yalanlar ve medya manipülasyonu kullanarak ihlalleri ve katliamları gizleme bağlamında detaylı şekilde inceliyor.

Bilal Nour Al Deen

12/5/20253 min oku

İsrail ve Netanyahu’nun Gazze ve Lübnan’daki katliamları
İsrail ve Netanyahu’nun Gazze ve Lübnan’daki katliamları

Orta Doğu’da son iki yılı aşkın süredir yaşananlar sadece bir savaş değil, aynı zamanda dünya genelindeki ahlaki söylemler ile sahada fiilen olanlar arasındaki büyük çelişkiyi ortaya koyan küresel bir testtir. Geniş çaplı katliamlar, yaygın yıkım ve yüzbinlerce kişinin yerinden edilmesi, tüm dünyanın kameralarının önünde gerçekleşiyor; ancak İsrail, işlediği ihlallerin boyutuna uygun siyasi veya hukuki bir bedel ödemiyor.

Yalan üstüne yalan

Dijital çağ her sahneyi doğrulanabilir belgeye dönüştürmüş olsa da, İsrail bu gerçekle başa çıkmak için farklı bir yöntem geliştirdi: gerçekleri gizlemeye çalışmak yerine, onların nasıl yorumlandığı üzerinde etkili olmaya odaklanıyor. Bu durum, Gazze ve Lübnan’ı, anlatıları karıştırmaya, güvenilirliği zayıflatmaya ve birleşik bir küresel görüş oluşturma olasılığını çürütmeye dayalı yeni bir savaş yönetimi stratejisinin modelleri haline getiriyor.

Birleşmiş Milletler ve onun kurumlarına yönelik sürekli saldırılar bu tablodaki önemsiz bir detay değildir. UNRWA politik olarak hedef alındığında ve itibarı zedelendiğinde, sahadan güvenilir bir anlatı sunabilecek son kurumlar geri çekilir. Her kaynak “şüpheli” hâle geldiğinde, gerçekliği görüşe dönüştüren alternatif anlatıları kolayca yaymak mümkün olur ve mağdur ile zalim eşitlenir.

İsrail bunu sürekli yapmaktadır. Herkesi karşı iddialarla boğar ve alıcıları sürekli yorgun bırakır. Aç bir çocuğun fotoğrafı hemen “eski”, “başka bir ülkeden” veya “uydurma” olarak nitelendirilebilir. Açlık inkar edilemez bir gerçek hâline geldiğinde, tıbbi anlatılar sunulur. Toplu mezarlar ortaya çıktığında sorumluluk başka bir tarafa yüklenir. Amaç ikna etmek değil, kafa karıştırmaktır. Mağdur suçlanarak tablo tamamlanır: “insan kalkanları” ifadesinin tekrarlanması, okulların, hastanelerin ve barınma merkezlerinin bombalanmasını meşrulaştırmak için kullanılır. Her sivil tesis “askeri alan” olarak etiketlendiğinde, resmi söylemde sivil ile savaşçı arasındaki çizgi silinir ve askerî operasyonların kesintisiz devam etmesi sağlanır.

Yine ve yine yalan

Buna karşılık İsrail sürekli olarak kendisini yok olma tehdidi altında bir taraf olarak sunar. Bu varoluşsal korkuyu çağrıştıran söylem yalnızca iç kamuoyuna değil, Batı’ya da yöneliktir; Gazze ve Lübnan’daki savaşları, “terörle mücadelede sert önlemleri” meşrulaştıran Batı güvenlik tahayyülleriyle bağlar.

Ancak en önemlisi, her büyük katliamdan sonra olanlardır. Öncelikle, küresel kamuoyu öfkeyle patlar, ardından halkla ilişkiler makinesi devreye girer: hazır anlatılar, alternatif yorumlar ve karşılıklı suçlamalar. Öfke dalgası geçtikten sonra, askerî operasyonlar eskisi gibi devam eder. Bu örüntü, okulların bombalanmasından yardım kuyruklarına kadar onlarca kez tekrarlandı.

Derin bir ahlaki kriz

Bütün bunların en tehlikeli yanı, yaşananların İsrail’e Batılı ülkeler tarafından sağlanan siyasi ve askerî örtüden ayrı düşünülememesidir. BM Güvenlik Konseyi’nde ya da silah anlaşmalarıyla sağlanan koşulsuz destek, bu stratejinin sürdürülebilir olmasını sağlar. Başka bir deyişle, sorun artık sadece “İsrail anlatısı” değil, bu anlatının üretilmesine izin veren ve sonuçlarını koruyan uluslararası bir sistemdir.

Bu anlamda Gazze ve Lübnan yalnızca savaş alanları değil, küresel bir ahlaki krizi yansıtan aynalardır. Her suç artık dakikalar içinde belgelenebilir olsa da, bu artık onları durdurmak için yeterli değildir. Bugünün gerçek mücadelesi, gerçeğe ulaşmak değil, gerçeğin göz ardı edilmesine izin veren siyasi yapıları değiştirmektir. Bugün gördüğümüz açık bir ilan: bilgi tek başına savaşları durdurmaz. Ancak İsrail’in anlatıları manipüle etmek için kullandığı mekanizmaları ortaya çıkarmak, uzun süredir sessiz kalan küresel bir tartışmayı yeniden şekillendirmenin ilk adımı olabilir.