Savaş Sonrası Orta Doğu: İran Türkiye ve Arap Ülkeleri ile Birleşir mi
Bu makale, 12 gün süren İsrail-İran savaşının Orta Doğu’da geniş stratejik dönüşüme yol açışını inceliyor. İran, Türkiye ve Arap ülkeleri, çatışmadan pragmatik iş birliğine yöneliyor.
Bilal Nour Al Deen
6/26/20253 min oku


Son çatışma—en azından şimdilik—durduruldu; ancak ortaya çıkanlar sadece füzeler ve hava saldırılarından ibaret değil. Orta Doğu’da derin bir jeopolitik yeniden dizilim anıydı; sadece askeri bir olay değil, bölgesel bir sınama, mevcut çatlakları, yükselen hırsları ve yeniden hesaplamaları ortaya koydu. Tahran ve Tel Aviv ağır darbeler alırken, bölge ideolojiyle değil, hayatta kalma içgüdüsü ve değişen güç dengeleriyle yeni bir döneme giriyor.
İsrail: Güç Gösterisi
İsrail’in İran altyapısına yönelik harekatı sadece tehditleri ortadan kaldırmak için değil, aynı zamanda güç gösterisiydi. Hassas saldırılar, siber savaş ve derin istihbarat operasyonları İran’ı şaşkına çevirdi. İran’ın yıkıcı füzelerine rağmen, bu saldırılar Tahran’ı saatler içinde yıllar öncesine geri götürdü. Tel Aviv, hem düşmanlara hem müttefiklere açıkça mesaj verdi: Size ulaşabilir, hızla hareket edebilir ve sonuçlarını üstlenebiliriz.
Bu mesaj şimdi Arap başkentlerinde yankılanıyor; yetkililer konumlarını yeniden değerlendiriyor ve İsrail’in bölgesel güç olarak yükselişinin kendi özerkliklerine etkisini sorguluyor. Bu rejimler için mesele artık sadece İran nüfuzunu kısıtlamak değil; 7 Ekim 2023’ten beri öfkeli İsrail boğasını nasıl dizginleyecekleri.
İran Kırılma Noktasında
Öte yandan Tahran stratejik bir yeniden değerlendirme sürecinde. On yıllardır süren “ilerici savunma” doktrini—Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’de müttefik ve vekil desteklemek—büyük darbe aldı. Eskiden stratejik avantaj sayılan şey, artık İran’ı kontrol edemediği ve finanse etmekte zorlandığı çatışmalara sürüklüyor. Başkan seçilen Masud Beşikçi, daha az devrimci, daha uzlaşmacı bir ton getirdi. “Güçlü bölge” söylemi, hakimiyet değil iş birliği temeline dayalı yeni bir anlayışı yansıtıyor; izolasyonun sürdürülemez olduğunu kabul ediyor.
İran’ın bugünkü hedefi genişleme değil, hayatta kalmak. Bu yüzden Arap komşularıyla—aynı dini paylaştığı—kanalları yeniden açma çabasında. Bu barış çağrısı değil, öz koruma çabası. Bu İran arzusu temkin ve pragmatizmle karşılanabilir. Zira Araplar İran’ı uzun süredir tehdit olarak görüyor. İsrail’in artan askeri gücüyle birlikte Arapların İran ile anlaşmazlıklarını yeniden gözden geçirmesi kendi çıkarlarına olabilir. Zira zayıf İran, asi olandan daha kolay kontrol edilebilir.
Gerçekçilik, Hafızeyi Yener mi?
Yine de derin bir uçurum var. İran ile Körfez arasındaki tarihi düşmanlık, tokalaşarak aşılacak bir taktik değil. 1979 İran Devrimi, Irak Savaşı ve mezhep çatışmaları yıllarca karar vericilerin zihninde canlı. Araplar ayrıca İran’ın bölgedeki silahlı Şii hareketleri, özellikle Lübnan’daki Hizbullah’ı desteklemesini göz ardı etmiyor. Tahran cephesinde ise pek çok Arap ülkesinin ABD ve İsrail ile derin ilişkileri daima şüphe kaynağı.
İsrail ise eşi benzeri görülmemiş bir döneme giriyor. Bölgede en yetkin güvenlik aktörü olduğunu kanıtladıktan sonra yeni bir meydan okumayla karşı karşıya: Çevresiyle sert ilişkileri sürdürürken, yük haline gelmemek. İsrail’in güvenlik hakimiyeti arttıkça, komşularının endişeleri de büyüyor. Yani Arapların İsrail’le ilişkisi “risk dengesi” kapsamında temkinli kalabilir, sadakat değil.
Bugün şekillenen yeni bir sistem değil, “yeni gerçekçilik.” Orta Doğu artık sabit ittifakların ya da kalıcı düşmanların sahası değil. Değişken ilişkiler ağı; büyük sloganlar değil, doğrudan çıkarlar yönetiyor. İranlılar ve Araplar müttefik olmayabilir ama hayatta kalmak için zorunlu ortak olabilirler. Göreceğimiz, sınırlı iş birliğiyle dikkatli bir bir arada yaşama biçimi; öncelikle güvenlik alanında. Bu zorunlu bir barış ya da güven değil, stratejik bir ateşkes türü. İsrail şimdi yükselen güç olabilir, ama aşırı hakimiyetten kaçınmalı; çünkü güç ve kabul arasındaki uçurum ölümcül olabilir.
Türkiye ve İran: Zorunlu İttifak
Türkiye ile İran arasındaki iyi ilişkiler ve aynı zamanda yollarını ayırma noktaları mevcut. Tahran, Ankara’yı izolasyonunu kıracak ekonomik koridor olarak görüyor; Ankara ise enerji ortağı ve İsrail yayılmasına karşı denge unsuru. Ama yüzyıllık güvensizlik, vekâlet savaşları ve karşılıklı Kürt korkuları iş birliğinin önünde engel. Uzlaşma sağlanamazsa, İsrail lehine nüfuz kaybı ve ortak stratejik gerileme olur.
Toplar sustu, en azından geçici olarak. Ama siyasi savaş şimdi başlıyor. Orta Doğu’da güç, cephanenin büyüklüğüyle değil, uyum esnekliğiyle ölçülüyor. Hiç kimse tam hakimiyet sağlayamaz, hiç kimse tam güvenemez. Bu, dengeler oyunu; her taraf hem oyuncu hem de hamle.